Papa ve bazı otoriteler 3.Dünya Savaşı’nın başladığını iddia ederken ben bunun henüz tam anlamıyla başlamadığını ve şimdilik “düşük yoğunluklu” bir dünya savaşının olduğunu öne sürmekteyim. Bütün işaretler savaşın yayılacağı ve düşük yoğunluktan yüksek yoğunluğa geçeceğini göstermektedir.
Rusya ve Türkiye’nin savaşa girmesi durumunda bu gerçekleşecektir mesela.
Elbette ki aklı başında olan hiçbir insan savaş istemez. Tarih boyunca savaşlar şu veya bu nedenle çıkmıştır. Günümüzde ise savaşın daha yüksek bir düzeye ulaşması için nedenler oldukça fazladır.
Neo-Osmanlılar mı? Son Osmanlılar mı?
Bu yazının başlığı yazı boyunca her satırda okuyucular tarafından mutlaka hatırlanacaktır. Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerdeki adı “hasta adam” idi.
Putin ne dedi “Nato’nun hasta adamı Türkiye”…
Şu günlerde dünya basınında Erdoğan ve Putin “Sultan ve Çar” diye karşılaştırılıyor değil mi? Bu durum bizi 100 yıl öncesine götürdü mü?
Yetmediyse 100 yıl önce Almanya’dan alınan 2 savaş gemisi ile Osmanlılar Çarlık Rusya’sına saldırmışlardı ve savaşa Rusya’ya saldırarak girmişlerdi. Geçen hafta Rus uçağı hangi ülkeden alınan F-16’larla düşürüldü? Bu sefer Almanya yerine Amerikan uçağıyla Ruslara saldırdı Türkler…
Rusya cevap verdi mi? Aslında evet… Suriye’deki Türkmenleri bombardımana tutarak, Türkiye’nin bütün Suriye sınır kapılarını vurarak cevap veriyor.
İttihak ve Terakki Cemiyeti’nin savaş planı kısaca şuydu; Balkanlardan atılmış, Kuzey Afrika topraklarını kaybetmiş olan imparatorluk “Türklük” ekseninde yüzünü Doğuya ve Ortadoğu’ya çevirecekti. Kafkaslar Çarlık Rusya’sından alınacak, oradaki Müslüman ve Türkler İmparatorluğun himayesine gireceklerdi. Ortadoğu’da ise mevcut konum güçlendirilecekti.
Neo-Osmanlılar ne plan yaptılar? Arap Baharıyla Kuzey Afrika (Mısır, Libya, Tunus, Fas ve Cezayir) Sünni bir blok olarak Türkiye’nin himayesine girecek, Ortadoğu’da bu hamle Suriye, Irak, Yemen ve diğer Arap devletleri ile devam edecekti. Zaten Kafkaslar ve Türki Cumhuriyetlerde Sovyetlerin dağılmasından beri Ruslarla ve İranlılarla bir güç savaşı devam etmekteydi. Balkanlarda ise özellikle Bosna-Hersek ve Kosova üzerindeki siyasi etkiyle “yayılmacılık” artarak devam edecekti.
Tayyip Erdoğan’ın ısrarla “başkan” olmak istemesinin nedeni bu planın hızlıca uygulamaya sokulmasıdır.
Neo-Osmanlıların planları bir çok yerde “başarısızlığa” uğramasına rağmen henüz tam uygulamaya konulmamıştır. Bu plan uygulamaya konulacaktır ve ilk önemli işaret ise Rus uçağının düşürülmesi ile start almıştır. Önümüzdeki dönemde Türkiye savaşa girecektir.
Çünkü yüzyıl önce de aslında imparatorluk bir savaşı kaldıracak durumda olmamasına rağmen ancak savaşla “toparlanacağını” ve daha da önemlisi “güçleneceğini” düşünerek savaşa girmişti.
Üstelik şimdi ki Türkiye kendini savaşa daha hazır hissetmektedir.
Peki, yüzyıl önceki savaşta sonuç ne olmuştu?
Herkesin malumu İmparatorluk dağıldı. Son İttihatçı kadroların Atatürk tarafından örgütlenmesi sonucu Türkiye Anadolu toprakları ile yetinmek zorunda kaldı. İttihatçıların bütün “Türklük” politikaları günümüze kadar uygulamaya konuldu. Kürtlerin “asimilasyona” tabi tutulmaları bu politikaların bir sonucudur.
Mustafa Kemal’in dış politikası “yurtta sulh, cihanda sulh” biçiminde sadece iç politikaya yönelmekle şekillendi.
1915 İttihatçıların “iç düşman” olarak gördükleri Ermenilerin Ermenistan ve Kürdistan’da “katledilmeleriyle” ve kalanların Suriye’ye sürgün edilmesiyle sonuçlandı.
Türkiye savaşa girerse tek bir “iç düşmanı” bulunmaktadır o da Kürtler…
Bu konuya gelecek yazımızda değineceğiz çünkü Kürtler için bu durum gerçekten “var olma-yok olma” anlamına gelmektedir.
Hiç kimse şartların ve dünyanın değiştiğini, batının Kürt soykırımına izin vermeyeceğini, Kürtlerin Türkiye’nin her yerinde yaşadıkları ve İstanbul’da milyonlarca Kürdün yaşadığını ileri sürerek “tehlikeleri” rehavetlere kapılmasın.
Gelecek yazıda “tarihin tekerrürden ibaret” olduğunu Ermeniler ve Kürtleri karşılaştırarak detaylı yazacağım. Âmâ kısa bir bilgi vermek istiyorum o 1915’te Ermenilerde Anadolu’nun ve Trakya’nın her yerinde yaşamaktaydılar. İstanbul’da önemli bir Ermeni nüfusu yaşamaktaydı ve Meclisi Mebusan’da 60-70 Ermeni milletvekili bulunmaktaydı ve Ermenilerin de şimdiki PKK gibi Hınçak ve Taşnak silahlı örgütleri bulunmaktaydı ve en önemlisi Ermenilerle-İttihak ve Terakki Cemiyeti arasında “çözüm süreci” görüşmeleri sürdürülmekteydi ve Ermenilere “özerklik” tartışmaları yapılmaktaydı.
Gelelim tekrar Neo-Osmanlılara…
2 gün önce Kafkasya’daki Çeçenler şöyle bir açıklama yaptılar: “Erdoğan’ın emirlerini bekliyoruz” diye…
Yüzyıl önce Osmanlılar Yemen’de yenilmişlerdi, günümüzde Yemen’de iç-savaş devam etmektedir zaman aktörler İngilizler ve Osmanlılardı şimdi ise Suudiler ve İranlılar aslında Yemen için değişen bir şey yok… Türkiye bu cephede “Sünni blokta” yer aldığı için Suudilerin yanındadır.
Yüzyıl önce Osmanlılar Libya’da yenilmişlerdi. Şimdi yine “yenildiler”. Kaddafi sonrası Libya Türkiye için kısa vadede bir umut vermemektedir. Ama yine İŞİD’e biat edenler sayesinde Türkiye bir şekilde etkili olmaya çalışmaktadır.
Yüzyıl önce Çarlık Rusya’sı “sıcak denizlere” inmek istemekteydi. Şimdi Suriye’deki üsleriyle bu durumunu kaybetmek istememektedir.
Yüzyıl önce Rus limanlarına saldıran gemilerden birisinin adı “Yavuz”du; şimdi ise boğaza kurulan köprünün adı yine “Yavuz”dur.
Yüzyıl önce Ermeniler katliama uğrayıp Suriye’ye ve oradan Batıya sürgüne gittiler. Şimdi ise neredeyse aynı sayıda Suriyeli tersi istikamette Türkiye üzerinden Batıya gitmektedirler.
Yüzyıl önce Ermeniler yollarda öle öle sürgüne gittiler. Şimdi ise her gün Akdeniz ve Ege’de Suriyeliler denizde öle öle Batıya gitmektedirler.
Yüzyıl önce Ermenilerin silahlı örgütleri ve “legal partileri” bulunmaktaydı ve Osmanlılarla “barış” görüşmeleri yapmaktaydılar. Şimdi Kürtlerin silahlı örgütleri ve mecliste partileri bulunmaktadır ve yine “barış” görüşmeleri yapılmaktadır. Birisinin sonucu belli diğeri ise bu gidişle neredeyse yine belli olmak üzeredir.
Yüzyıl önce meclisi “ayak bağı” gören İttihak ve Terakki Cemiyeti vardı iktidarda. Şimdi ise yine meclisi bu şekilde gören AKP iktidardadır.
Yüzyıl önce “özgürlükleri” genişletme ve statükoyu geriletme iddiasıyla geniş bir destekle padişahlığı ve halifeliği iktidardan indiren ve daha sonra kendi hegemonyasını kuran İttihat ve Terakki Cemiyeti vardı. Şimdi ise Kemalist statükoyu geriletme ve özgürlükleri genişletme iddiasıyla iktidara gelen ve kendi hegemonyasını oluşturan AKP var.
Yüzyıl önce kişisel hırslarıyla İmparatorluğu savaşa sürükleyen 3 paşa vardı. Şimdi ise bütün dünyanın gözü önünde kişisel hırslarıyla ülkeyi savaşa sürükleyen bir lider bulunmaktadır.
Yüzyıldan biraz daha uzun bir süre önce yine “Kırım Savaşı” vardı. Şimdi ise yine Kırım Ruslar tarafından ilhak edildi.
Yüzyıl önce Musul ve Kerkük kimin olacak tartışması vardı. Şimdi ise aynı tartışma devam etmektedir.
Yüzyıl önce Bağdat işgal altındaydı. Şimdi ise yine işgalden sonra kukla yönetimler tarafından yönetilmektedir.
Yüzyıl önce Suriye işgal altındaydı. Şimdi ise yine işgal altında ve her tarafı her gün bombalanmaktadır.
Yüzyıl önce “Şiiler ve Sünniler” çatışma halindeydi. Şimdi ise bu çatışma bütün dünyaya yayılmış durumdadır.
Yüzyıl önce Batılılar Ortadoğu ve Mezopotamya’yı işgal etmişlerdi. Şimdi ise tekrar işgal etmiş durumdalar.
Yüzyıl önce Almanya Bağdat demiryolu ile askeri birliklerini Müslüman coğrafyaya gönderiyordu. Şimdi ise askeri üslerle bu durum devam etmektedir.
Yüzyıl önce “Petrol Savaşları” yeni başlamıştı. Şimdi ise petrol ve doğalgaz savaşları tam gaz devam etmektedir.
Yüzyıl önce Arap devletleri Batılılar tarafından kukla yönetimler atanarak yönetilirdi. Şimdi değişen bir şey yok.
Yüzyıldan kısa bir suredir İsrail-Filistin savaşı hala devam etmektedir.
Yüzyıl önce Kürtler Kürdistan’ın her parçasında “özgürlük” mücadelesi vermekteydiler ve hala vermekteler.
Doğu Cephesinde Değişen Bir Şey Yok!..
Süvarilerin yerini tanklar, develerin yerini Toyota cipler, postacıların yerini internet ve diğer iletişim araçlarının alması Doğu Cephesinde bir şeylerin değiştiği anlamına gelmemektedir.
Yine petrol savaşları, yanına bir de doğalgazı alarak devam etmekte, Şii-Sünni çatışması, Kukla Arap yönetimler, İsrail-Filistin savaşı, Suriye ve Irak’ın işgal edilmesi, Batılıların savaşta kapışması, Osmanlıların yerine Türkiye Cumhuriyeti’nin, Çarlık Rusya’sı yerine Putin Rusya’sının aynı hedeflerle alması, İslam-Hıristiyan karşıtlığının devam etmesi, Ezidilerin ve Ermenilerin tekrar katliama uğramaları, Kürtlerin özgürlük mücadelesinin devam etmesi ve yukarıda saydığımız diğer konularda göz önüne alındığında “Doğu Cephesinde Değişen Bir Şey Yok” dememek imkansızdır.
Ne yazık ki “Tarih Tekerrürden İbarettir”…
Ve hızla tarihin kendisini “tekrarlamasına” doğru sürüklenmekteyiz…
Herkes pozisyonunu buna göre almak zorundadır.
Fakat Kürtler için bu “tekerrür” bu sefer “var olma-yok olma” savaşı olacaktır.
Gelecek yazımız Kürtlerin bu pozisyonu ile ilgili olacaktır.
Çünkü Kürtler artık “bölgesel” bir savaştan “dünya savaşına” doğru gitmekte olan süreci iyi okumak ve buna göre politika geliştirmek zorundadırlar.