Referandum krizinden sonra Güney Kürdistan yeniden bir toparlanma sürecine girmiştir. Irak aynı şekilde seçimlerden sonraki krizi atlatarak nihayet hükümet kurabildiler.
Referandum ve sonrasında yaşananlar bende dahil olmak üzere özellikle ne olursa olsun “Bağımsızlık Referandumu” yapılmalı ve “De Facto” bile olsa Kürdistan’ın bağımsızlığı ilan edilmeli şeklinde düşünenlerin bu sefer “şapkayı önüne koyarak” tekrar düşünmelerine yol açtı.
Halk hareketlerinde “gerileme dönemleri”, “taktik ve stratejik hatalar”, “duygusallıklar” ve bazen de “toplu yanılmalar” yaşanabilir.
Referandumdan sonra ortaya çıkan gerçekler;
1-Batı’ya ve özellikle ABD’ye “güvenilmeyeceği” bir kere daha test edildi. Hele hele ABD’nin ipiyle asla “kuyuya” inilmeyeceği net bir şekilde tekrar anlaşıldı. ABD ancak “kuyuda petrol” varsa senin ipini tutmaya devam eder, yoksa bırakır orada “debelenip” durursun.
Referandum sürecinde Kerkük Krizi ve sınır kapıları krizleri yaşanırken üstüne üstlük bir de Kürdistan “genişleyeceğine” tam tersine “toprak kaybına” uğradı.
2-Kürdistan halkı aslında %90’ları geçen bir oranda aynı duyguları paylaşırken partileri/liderleri/ ve güç merkezleri başka telden çalmaktaydı.
Bakın Kerkük’ün elden çıkmasının başka bir açıklaması yoktur.
İstediğiniz kadar “ihanet” vs.. cümlelerini kurun Kerkük şimdilik bile olsa elden çıktı mı? Çıktı!..
KDP ve Barzaniler hariç hiçbir parti/lider/ve güç odakları bu referandumun ne önünde ne de arkasında durmadılar.
Tarih bunu elbette ki not almıştır.
3-Kürdistan silahlı güçleri henüz merkezi hükümetle savaşabilecek “kapasitede” değildir. Özellikle hava kuvvetlerine ve zırhlı birliklere karşı mukavemet gücü pek bulunmamaktadır.
Kısacası henüz “düzenli” bir orduya sahip değiliz ve Peşmergenin kahramanlıkları hava gücünden ve zırhı birliklerden yoksun olunca sonuca ulaşamamaktadır.
4-“Prestij kaybına” uğradık…
Kürtlerin sürekli olarak “hayal kırıklıklarına” uğraması belki de alışılmış bir durumdur ama bu sefer gerçekten hepimiz sarsıldık.
Neyse bu da geçer…
Yazılarımı takip edenler benim “gündelik” siyasete pek takılıp kalmadığımı, Kürdistan’a binlerce yıllık tarihsel geçmişle baktığımı bilirler.
Bu da geçer fırtına dinsin/afetler bitsin yine bu topraklardan gidenler gidecek her defasında olduğu gibi kalanlar yani kazananlar yine biz olacağız.
Halk hareketleri ve özgürlük mücadelesi her zaman silahla yürütülmez. Gücünüzü koruyacaksınız/hatta manevra alanını genişleteceksiniz ve “diplomasinin sihirli dünyasına” gireceksiniz.
Şu an bütün Kürdistan için vakit diplomasi vaktidir.
Güney/Kuzey ve Rojava silahla gelinecek son noktalara gelindi bu üç parça için vakit kaybetmeden “diplomasiye” dönme vaktidir.
Kürtlere de yazık tamam savaşmaktan korkmayız/özgürlüğümüze düşkünüz/boyun eğmeyiz ama çoook bedel ödüyoruz.
Sadece insan ölümleri değil, doğamız bombalanıyor/ormanlarımız yakılıyor/ekolojik sistemimiz de alt-üst oluyor.
Biraz mola zamanı…
En güzel mola da “diplomasi” zamanıdır.
Barzaniler bunu idrak etti ve bu silahı son aylarda “mükemmele yakın” kullanmaya başladılar.
Her koldan saldırıyorlar.
Batı’ya/Ortadoğu’ya/Müslüman ülkelere her tarafla ilişkileri geliştiriyorlar.
Bunları yaparken de bir yandan da iç siyaseti yine diplomatik manevralarla çözüyorlar.
Şimdi başka destanlar yazma zamanı ve bu destanlar için silaha gerek yok…
Bir de “masaya” gerek yok…
Bakın Kürtler “masada her zaman kaybeder”… Basit bir “kumar taktiğidir” masa…
Kasa her zaman kazanır…
Masa bizim işimiz değildir.
Çünkü masayı biz kurmuyoruz…
Masayı bırakın…
Yok Astana/yok Cenevre/ yok bilmem ebenin örekesi masası boş verin masayı.
Biz kurmadığımız masanın ancak “yancısı” oluruz.
Yancıya da ne ikram edilirse payına o düşer.
Masayı kim kuruyorsa kuralları da o koyar ve masaya oturanlar da bu kurallara uymak zorundadır.
Biz masa kuramayız ama “sofrayı” da hiç kimsenin yapamayacağı tarzda kurarız.
Bizim “diplomasi” tarzımız kültürümüzden gelmek zorundadır.
Bu tarzda “yer sofrasıdır.”
Bakın Kürtler diplomatik ilişkilerini “yer sofrası” mantığı ile yürütürlerse bu alanda da hiç kimse onları yenemez.
“Yer Sofrasi diplomasisi” nasıl olur?
Anlatayım…
Birincisi ve en önemlisi “ev sahibi” biz olacağız.
Gelenler misafirimiz olacaklar.
Misafir de “umduğunu değil bulduğunu yermiş.”
Kime neyi ikram edeceğimize biz karar vereceğiz.
Bakın belki Araplar da biraz “yer sofrasına” alışkındır ama özellikle Batılılar bizim kurallarımıza uymak zorunda kalacaklardır.
“Yer Sofrası Diplomasisinin” en önemli kurallarından birisi de sofraya yemekler masada olduğu gibi sırayla konulmaz. Ne yenilecekse hepsi bir arada olur.
Zengin sofra mideden önce gözü doyurur.
Zaten diğerlerinin en büyük sorunu “açgözlülükleri” değil midir?...
“Yer Sofrası” en açgözlülerin bile gözünü doyurur.
Bu taktik uygulandı mı zaten herkesin yiyeceği yemeğin bir sınırı vardır. Mide illaki doyar. Diğerlerinin dediğim gibi asıl sorunları mideleri değil açgözlülükleridir.
Yer Sofrası Diplomasisinin” bizim için bir diğer avantajı ise yemeğin yerde yenilmesidir.
Diğerlerinin kimisinin beli ağrıyacak/kimisi bağdaş kuramayacak/kimileri ise değişik jimnastik hareketler deneyerek oturmayı deneyecektir.
Burada bizler istediğimiz denli gönlümüzce ve rahat rahat yemeğimizi yerken onlar “kıvranarak” bir şeyler “atıştırma” derdine düşeceklerdir.
Finalde ise; onlar masaya alışkınlar ya…
Masada da önlerine konan yemeği yemeyi biliyorlar ya…
İşte burada onlara bir “altın vuruş” yapacağız.
“Yer Sofrası Diplomasisinin” bizim için paha biçilmez bir diğer avantajı ise; “sofranın eli uzundur” lafı burada anlamını bulmaktadır.
“Masanın eli uzundur” lafı piyasada yoktur.
Ama sofrada bizim elimiz uzun olacaktır.
Onlar sıralamayı yapamazlar.
Bütün yemekler aynı anda sofradayken neyi ne zaman yiyeceklerini bilemezler.
Sofranın diğer ucuna ellerinin uzanabileceğini bilemezler.
Mideleri de alt-üst olacak kafaları da…
Onun için vakit geçirmeden Kürdistan’da her konuda “Yer Sofraları” kurma zamanımız gelmiştir.
Bu yer sofralarında kuralları biz koyacağız…
Neyin yenileceğine biz karar vereceğiz…
Neyi ikram edeceğimizi biz bileceğiz…
Ve kimi davet edeceğimize de biz karar vereceğiz…
Haydi hep beraber Kürdistan’da kurulacak olan “Yeryüzü Sofrasına” selam olsun şimdiden…